19.04.2009

..: Twilight (2008) :..



And so the lion fell in love with the lamb...


"Üç seyden kesinlikle emindim. Birincisi Edward kesinlikle bir vampirdi. İkincisi, onun ne kadar güçlü olduğunu bilmediğim bu vampir yanı benim kanıma susamıştı. Üçüncüsü, ona kooşulsuz ve geri dönülemez biçimde aşıktım!"

Belki ben üç şeyden emin olmayabilirim ama bir şeyden kesinlikle eminim. O da "Twilight" filminin ne yazık ki türünün saygı duyulacak bir çok örneğinin yanında sönük kalmaya mahkum olduğudur...



Vampir kavramıyla ilk defa "Der Kleine Vampir" sayesinde tanışmış biriyim. Angela Sommer'ın çocuklar için yazdığı bu kitap sayesinde çocukken, geceleri küçük vampir gelse de benim de pencereme tıklasa diye düşünürdüm. O zamandan bu zamana, vampirlerle ilgili türlü filmler ve diziler çekildi, vampir kavramı daha da gelişti, dallanıp budaklandı. Ama Twilight ile yıllardır aşina olduğumuz vampir dostlarımızla bu sefer bambaşka bir şekilde haşır neşir olduk. Öyle ki artık vampirlerimiz günışığına çıkabiliyor hatta günışığında vücutları birer elmas gibi ışıldıyordu.

Stephenie Meyer'ın 2005'te çıkan romanı ülkemizde de en çok satanlar listesinden uzunca bir süre inmedi. "Twilight/Alacakaranlık"ı serinin devam kitapları olan "New Moon/Yeni Ay", "Eclipse/Tutulma" ve "Breaking Dawn/Şafak Vakti" izledi. Çoğu mercii tarafından Harry Potter'ın yazarı J.K. Rowling. ile aynı kefeye koyulan Stephenie Meyer başta Stephen King olmak üzere bazı kesimlerce de yerden yere vuruldu. Tüm bu kötü eleştiriler, seriye toz kondurmadı ve serinin ilk kitabı olan Twilight'tan sonra ikinci ve üçüncü kitapların da filmlerinin çekileceği duyuruldu. Hatta "New Moon/Yeni ay", 2009'un kasım ayında gösterime girmeyi planlıyor. Peki neydi bu seriyi bu kadar dikkat çekici yapan? Bildiğimiz tüm vampirlerden farklı olan Cullen vampirlerimi? Herkesin imrendiği aşk hikayesi mi? Yoksa tüm genç kızları kendine aşık eden yeni ilah, yunan heykeli formatındaki Edward Cullen karakteri mi?

Çoğu kez "Film'i mi yoksa kitabı mı?" sorusunu duymuşsunuzdur. Pek çok insan da kitabın sunduğu hayal gücünün sınırsız olduğu dünyayı, izledikleri uyarlamalara tercih eder. Sinema tarihinde başarılı uyarlamalarla karşılaştığımız kadar, başarısız olanlarını da görmek mümkündür. Ne yazık ki "Twilight" da başarısız uyarlamalar arasındaki yerini bana göre şimdiden sağlamlaştırmış gibi görünüyor.

Filminden önce kitabı hakkında konuşmak gerekirse, kendi türü içinde başarılı sayılabilecek, hedef aldığı kitleyi de (özellikle 12-18 yaş arası genç kızlardan bahsediyorum) çok da güzel bir şekilde avucunun içine alabilmiş, anlatıcı rolündeki Bella karakterinin depresif ruh halini doğru bir biçimde yansıtabilmiş bir eser. Öyle ki, kitabı bir solukta okuyor ve devamını herşeyden daha çok merak eder hale geliyorsunuz. Sürükleyici olmasının yanında ne yazık ki kitap edebi anlamda okuyucuyu doyurmuyor, zaten okuyucu da bunu önemsemiyor, varsa yoksa Edward ve Bella'nın neler yaşayacağına odaklanıyor.

Konuya şöyle bir bakacak olursak;

Esas kızımız Isabelle Swan, kendi deyimiyle Bella, annesinin başka bir adamla evlenmesi üzerine onlara bir nevi iyilik yapmak ister ve artık babasıyla kalmaya karar verir. Babası Charlie, Washington'ın Forks kasabasında yaşamaktadır. Sadece yazları adım attığı, kasvetli ve her daim yağmurun eksik olmadığı bu kasabaya gelmek aslında Bella için pek de iç açıcı bir durum değildir. Sorumsuz ve uçarı annesinin yanında bir nevi rahat olan Bella, burada yabancı bir ortam ve çok da haşır neşir olmadığı babasıyla birlikte nasıl yaşayacağını, ortama nasıl ayak uyduracağını kara kara düşünmeye başlamıştır bile. Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi daha ilk görüşte çarpılacağı ama anlam veremediği bir biçimde ondan uzak duran Edward Cullen'la aralarında garip bir bağ oluşmaya başlayacaktır. Zaman geçtikçe diğer herkesten farklı görünen Edward ve ailesinin gerçekte ne olduklarını farkedecek ve olaylar daha da içinden çıkılmaz bir hale gelmeye başlayacaktır.

Hikayeye genel hatlarıyla baktığımız zaman, tipik bir lise öğrencisi genç kızın yaşadığı sorunlar, yeni bir yere taşınması, orada okula başlaması, "yasak" olana aşık olmasından başka bir şey yok. Hikayeyi biraz süslemek, heyecan katmak için işin içine vampirler katılmış ama ortada ne bir atraksiyon var, ne tansiyon yükseltici sahneler var, ne de elle tutulur bir mevzu var. Gözü esas kızdan başkasını görmeyen, kızların hayallerindeki özelliklerin hepsini taşıyan ama ne yazık ki filmde boş boş bakmaktan başka bir şey yapamayan vampirimiz Edward.

Yönetmen Catherine Hardwicke için ne yazık ki olumlu sözler söyleyemeyeceğim. Çünkü filmi neresinden tutarsak tutalım dağılmaya mahkum. Sözüm ona "aksiyon" sahnelerini izlerken kendinize "Şaka mı bu?" sorusunu soruyorsunuz. Tabi tüm suçu ona atmak da doğru olmaz. Senarist Melissa Rosenberg konuyu 2 saatlik bir filme sıkıştırabilmek için hikayeyi o kadar çok kırpmış ki, daha filmin başında ne olduğunu dahi anlamadan çiftimizi birbirlerine aşık buluyoruz. Tüm bunların yanında film çekim hataları konusunda da birinciliğe oynamaya aday konumda. Öyle ki 45 hata ile en çok çekim hatasına sahip filmler sıralamasında 3. sırada bulunuyor.

Filmin tek güzel bulduğum sahnesi, tüm Cullen ailesinin yıldırımlar altında beyzbol oynadığı bölümdü. Tabi burada da ne yazık ki yönetmene bir alkış gönderemeyeceğim. Bu sahnenin başarılı olmasının tek nedeni, Muse'un "Supermassive Black Hole" şarkısıydı.

Oyuncular hakkında bir kaç kelam etmek gerekirse; Kristen Stewart, her an korkudan bayılcakmış gibi durup "Korkmuyorum" demesi dışında, kitaptaki sakar, sıradan Bella karakterini doğru biçimde yansıtabilmiş. O yüzden doğru bir seçim gibi görünüyor. Robert Pattinson'a gelirsek, genç kızların yeni ilahı, toz konduramadıkları aktör ne yazık ki film boyunca sanki bir tutukluk halinde, her sahnede sanki arkadan bir sufle alıyormuş edasıyla durup durup konuşuyor, bakması gereken yön dışında her yöne bakıyor, vermesi gereken duygu dışında tüm duyguları ekrana yansıtıyor. Tamam bir vampiri oynuyor olabilir, duygularını "insanlar" gibi değil de farklı şekilde göstermesi istenmiş olabilir ama bu kadar da kazık yutmuş gibi de oyunculuk sergilenmez gibime geliyor.

Büyük bir gişe başarısına imza atan ve kendilerine "Twilighter" diyen büyük bir hayran kitlesine sahip olan "Twilight/Alacakaranlık" filmi, tüm diğer vampir filmlerinin arasında hangi yönde "farklı" konumda kalacak bilmiyorum ama, devam filmleri ile daha çok konuşulacağından eminim. Umarım devam filmleri, ilk filme gelen olumsuz eleştirilere kulak tıkamadan daha özenle çekilir.

Favorite Quote:

Edward Cullen: And so the lion fell in love with the lamb.
Isabella Swan: What a stupid lamb.
Edward Cullen: What a sick, masochistic lion.

IMDB

Hiç yorum yok: