4.03.2009

..: Little Miss Sunshine (2006) :..




Everyone just pretend to be normal

Bir aile düşünün ki, başarısız bir intihar girişiminde bulunmuş eşcinsel, Proust uzmanı, yazar bir dayı (Steve Carell), kendisini iflah olmaz bir iyimserlikle başarıya endekslemiş bir baba (Greg Kinnear), savaş pilotu olmaya and içmiş ve bunu başarana kadar tek kelime etmemeyi kafasına koymuş bir oğul (Paul Dano), uyuşturucu bağımlısı bir büyükbaba (Alan Arkin), tüm bu aileyi kendi çapında çekip çevirmeye çalışan bir anne (Toni Collette) ve bir çocuk güzellik yarışmasında birinci olma hevesiyle yanıp tutuşan, başka hiçbirşey umrunda olmayan sevimli, tombul, küçük bir kız (Abigail Breslin)... Şimdi de tüm bu renkli kişiliklerin eski sarı bir Volkswagen minibüse bindiğini ve küçük kızı güzellik yarışmasına götürmek için California'ya doğru yola çıktıklarını düşünün... Başlarına neler geliceğini ve nasıl bir sonla karşılaşacaklarını tahmin bile edemezsiniz...




Hoover ailesi işte böyle her biri birbirinden farklı, takıntılı sıradan insanlardan oluşan bir Amerikan ailesi.. Her birinin kendi içinde sayısız sorunu var belkide ama hepsi bir amaç uğruna tüm kişisel sorunlarını bir kenara bırakıyorlar ve sarı minibüse atlayıp sevimli afacanımız Olive'in hayallerini gerçekleştirmek için yola çıkıyorlar.


Yol boyunca aile bireylerini daha yakından tanıyor ve her birinin içsel dünyalarını biraz da olsa keşfediyoruz. İnsanları "kaybedenler ve kazananlar" olarak ikiye ayıran baba Richard tamamen bir iyimserlik abidesi olarak ayakta duruyor. Onun için ya siyah var ya beyaz. Ya başarılı olursun ya da kaybeden. İkisinin ortasında bir yerde olamazsın. Halbuki bu düşüncesini bir kenara koyup Richard'a yoğunlaştığımızda kendisinin tamamen bu iki uç noktanın arasında durduğunu farkediyoruz. Tabi filmin sonuna doğru karakter "kaybeden"e doğru emin adımlarla yaklaşıyor. Ama gerçek yüzüne tokat gibi çarpana kadar asla ama asla düşüncelerinden, misyonundan ödün vermiyor. Eroinman ve kadın düşkünü büyükbaba, hiçbirşeyi umursamaz tavrıyla oğluyla tamamen bir tezatlık sergiliyor. Seyircinin izlerken ti'ye aldığı Richard'ı kendi çapında filmin içerisinde kendisi ti'ye alıyor aslında. Her ne kadar "kötü" diye tabir edeceğimiz huylara sahip olsa da Olive için büyükbabası onun bir nevi yol göstereni, ailenin en renkli kişiliği... Tek hayali savaş pilotu olmak olan ve bunu gerçekleştirene kadar tek kelime konuşmamaya kendince söz veren, bu nedenle de etrafındaki kişilerle bir deftere yazdığı ve genellikle kısa ve olumsuz yanıtlarla iletişim kuran Dwayne, bir diğer garip gibi görünen ama klasik ergenlik sorunlarıyla boğuşan, daha doğrusu anne ve babasına karşı başkaldırıda bulunan karakterimiz... Dwayne'nin konuşmamayı seçerek birşeyleri başarabileceğini ispatlamaya çalışıyor aslında, tabi anlayana... Karşılıksız aşkı nedeniyle intihara teşebbüs eden fakat başarısız olan Frank yine "kaybedenler" arasında yer alan karakterlerden birisi. Ama o bazı şeyleri kaybettiği için pes ediyor gibi görünse de hayata daha mizahi yönden bakabilme gücüne de sahip bir kişi olarak göze çarpıyor. Tüm bu garip kişilerin arasında sevimli bir kız çocuğu yer alıyor. Tek hayali çocuk güzellik yarışmasında birinci olabilmek ve kazandığı bu başarı sayesinde başarıya tapan babasının kendisini daha çok sevmesini sağlamak. Tüm bu aileyi toparlamak kime düşer peki? Tabi ki anneye... Anne her zaman düzeni saplamak, toparlamak, bir nevi tutkal vazifesi görmek zorundadır. İşte filmimizde de anne Sheryl o görevi başarıyla yerine getirmeye çalışıyor.

Aile California'ya doğru yol aldıkça birbirleriyle diyalog içerisine girmeye başlıyor ve belki de birbirlerine hiç olmadıkları kadar yakınlaşıyorlar. Varacakları yere gidene kadar türlü zorluklarla ve üzüntülü olaylarla karşılaşsalar da Olive için, her türlü zorluğu aşıyorlar ve amaçlarına ulaşıyorlar. Ama ulaştıkları şey bekledikleri şey mi diye düşünürsek pek de evet diyemeyiz. Çünkü hayat Olive'in düşüncelerindeki gibi saf, eğlenceli ve basit değil ne yazık ki...

Film klasik bir yol hikayesi gibi görünüp az şeyler vaat ediyormuş gibi görünse de, izleyene verdiği şeyler hiç de az denecek türde değil. Hele ki, filmde Olive'in tek amacı gibi görünen yarışmayı başlı başına ele alırsak, hayatı sadece kazanmak veya kaybetmek üzerine kuran acımasız tüketici dünyasından sıyrılıp, içimizden geldiği gibi davranarak denemeyi ve bu yolda kaybederken aslında çok daha fazla şey kazanabileceğimizi görmek, filmin sonunda, içimiz burularak da olsa gülümsememizi sağlıyor.

Devotchka - Till The End Of Time

They’re just words, they ain’t worth nothing
Cloud your head and push your buttons
And watch how they just disappear
When we’re far away from here

And everybody knows where this is heading
Forgive me for forgetting
Our hearts irrevocably combined
Star-crossed souls slow dancing
Retreating and advancing
Across the sky until the end of time

Oh who put all those cares inside your head
You can’t live your life on your deathbed
And it’s been such a lovely day
Let’s not let it end this way

And everybody knows where this is heading
Forgive me for forgetting
Our hearts irrevocably combined
Star-crossed souls slow dancing
Retreating and advancing
Across the sky until the end of time

Like sisters and brothers we lean on each other
Like sweethearts carved on a headstone
Oh why even bother, it’ll be here tomorrow
It’s not worth it sleeping alone
And look at you and me still here together
There is no one knows you better
And we’ve come such a long long way
Let’s put it off for one more day

And everybody knows where this is heading
Forgive me for forgetting
Our hearts irrevocably combined
Star-crossed souls slow dancing
Retreating and advancing
Across the sky until the end of time

Hiç yorum yok: