13.05.2017

..: İzleyince Kendini Yollara Vurma İsteği Uyandıran 20 Film :..




Bazen her şeyi bırakıp uzaklaşmak, alıp başımızı gitmek isteriz. Yeni yerler keşfetmek, yeni insanlarla tanışmak, farklı kültürleri tatmak, kimi zaman da kendimizle baş başa kalmak için çıkarız bu yolculuklara. İşte öyle filmler vardır ki, izlerken içimizde bir şeyleri kıpırdatır, kafamızda bir rota çizmemize, çantamızı kaptığımız gibi soluğu havaalanında almamıza ramak bırakır.

Ben de sevdiğim ve yolculuğa çıkmanıza ilham verecek yerler ve hislerle dolu olan 20 filmi derledim. Şimdiden iyi seyirler.


Roman Holiday (1953)




Bir ülkenin güzeller güzeli genç prensesi olan Ann, uzun bir Avrupa seyahatine çıkar. Roma’ya vardığında ise sahip olduğu hayattan iyice sıkıldığını fark eder. Gereksiz protokoller, sahte nezaketler ve prenses olmanın getirdiği zorunluluklardan bunalan genç kadın doktor tarafından verilen bir sakinleştiriciyle durumu atlatmaya çalışır. İlacı aldıktan sonra şehre iner ve sokaktaki hayatı keşfetmeye başlar. Tam da bu anda etkisini gösteren ilacın belirtileri yüzünden bir bankta sızan prenses, paparazzilik yapan Joe Bradley tarafından bulunur. Kadını evine götüren Joe, onun bir prenses olduğundan habersizdir. Ertesi sabah uyandıklarında ise tüm şehir prensesin ortadan kaybolduğu haberiyle çalkalanmaktadır.


To Catch a Thief (1955)



Robie, Fransa Riviera’da lüks otellerde yapılmış olan bir dizi mücevher hırsızlığından sorumlu tutulmaktadır ve suçsuzluğunu ispatlamak ona kalmıştır. Şımarık bir varis olan Frances (Grace Kelly) ile karşılaşır ve annesinin (Jessie Royce Landsi) göz alıcı mücevherleriyle hırsızın gözünü döndürüp onu yakalamayı planlar. Ancak olaylar ters teper ve Frances, onun suçlu olduğuna inanmasına rağmen, kaçmasına yardım eder. Çünkü ona aşık olmuştur. Bu gerilimli ve heyecanlı ortamda gerçek hırsız olduğu ortaya çıkar.

From Russia With Love (1963)



James Bond (Sean Connery), Rus konsolosluğundaki Lektor adlı şifreleme cihazını ele geçirmek için İstanbul’a gönderilir. Fakat aslında bu görev, Bond’un ezeli düşmanı S.P.E.C.T.R.E.’nin kurduğu bir tuzaktır. S.P.E.C.T.R.E., Bond tarafından öldürülen önemli ajanları Dr. No’nun intikamını almak istemektedir.

Bir bölüm çekimleri İstanbul’da yapılan, bir kısım karakterleri Türk olan bu ilginç Bond filmi, dönemin ünlü treni olan Orient Express’ini de mekan olarak kullanıyor.

Out of Africa (1982)




20. yüzyılın başlarında Danimarka’da geçen hikaye bekâr ve varlıklı bir kadın olan Karen Dinesen’in, arkadaşı Bror’a onunla evlenip evlenemeyeceğini sormasıyla başlar. Bror da bu güçlü kadın gibi aristokrat olsa da ekonomik problemler yaşamaktadır ve bu sıkıntıları aşabilmek için evlenme teklifini kabul eder. Yeni evli çift Afrika’ya taşınma planları kurmaktadır ve zamanı gelip taşındıklarında işler hiç bekledikleri gibi gitmeyecektir.

Isak Dinesen’in otobiyografik kitabı Out of Africa’dan sinemaya uyarlanan film, kaynak kitaba bağlı kalmayan özgün bir yapıttır. Ünlü yönetmen Sydney Pollack tarafından yönetilen film, Akademi Ödülleri’nde yedi dalda Oscar ödülü kazanmıştır.

Before Sunrise (1995)




Fransız yüksek lisans öğrencisi Celine ile Amerikalı Jess, Budapeşte-Viyana trenindeyken, trendeki bir çiftin kavgası sayesinde tesadüfen tanışırlar. Jesse ertesi gün uçağa binecektir ve cebinde parası olmadığı için sabaha kadar Viyana caddelerinde dolaşması gerekmektedir. Trende tesadüfen tanıştığı ve kısa bir süre sohbet ettiği Celine’den oldukça etkilenmiştir ve ondan kendisine bu bir gün boyunca eşlik etmesini ister. Böylece ikisi birlikte Viyana’da trenden inip hayatlarını derinden etkileyecek bir 14 saat yaşayacaktır.

Seven Years in Tibet (1997)


Avusturyalı bir dağcı olan Heinrich Harrer’ın Himalayalar’a tırmanma hedefi vardır. Dönemin faşist Alman yönetimi de dağcıyı bunun için desteklemekte ve dağcının giderlerini karşılamaktadır. Harrer 1939’da Almanlarla savaş halindeki İngilizler tarafından rehin alınır. Bir şekilde kaçmayı başarır ve Lhassa kentine ulaşır. Burada karşılaştığı Dalai Lama ve ondan öğrendikleri, dağcının tüm hayatını değiştirmek üzeredir. Harrer, Budizm’in felsefesi ile tanışmıştır.

The Straight Story (1999)



Alvin Straight oldukça sıradan, yaşı geçkin bir adamdır. Kızı ile küçük bir kasabada yaşamaktadır. Bu küçük ailenin pek parası yoktur ayrıca Alvin diyabetlidir. Yaşı nedeniyle araba kullanamaz, kendi başına yürüyemez haldedir. Ancak tüm bunların karşısında inatçılığıyla direnmektedir. Bir gün gelen bir telefonla on yıldır hiç konuşmadığı ağabeyinin kalp krizin geçirdiğini öğrenir. Bunun üzerine çim biçme makinasını alarak kilometrelerce sürecek bir yolculuğa çıkar.

Im Juli (2000)


Daniel, sosyal hayatı pek olmayan içine kapanık bir fizik öğretmenidir. Bir gün evine gittiği her zamanki yolu kullanırken onu uzun zamandır izleyen ve takılar satan Juli’den bir yüzük satın alır. Juli aldığı bu yüzüğün ona şans getireceğini ve aradığı aşkı bulacağını söyler. Gerçekten de aynı gece Daniel, Melek adındaki bir Türk kızına sırılsıklam aşık olur ve onun peşinden İstanbul’a gitmeye karar verir. Ertesi gün tesadüfen Juli ile karşılaşan Daniel’ın yolculuğu Juli’nin de katılmasıyla benzersiz bir deneyime dönüşür.

Y Tu Mama Tambien (2001)



Bir çok festivalden ödül ile dönen “Y Tu Mamá También” Meksikalı 17 yaşlarında iki arkadaş; Julio ve Tenoch’ın öyküsünü beyazperdeye yansıtıyor. Bu iki kafadar, hayali bir kumsala doğru bir yolculuk planlarlar. Julio ve Tenoch’un olgun bir arkadaşları daha onlara eşlik edecektir; kendilerinden yaşça büyük olan Luisa… Meksika yapımı bu yapım, gençlerin çıktıkları yolculuktaki deneyimlerine odaklanan ve yaşadıkları dünya ile birlikte kendilerini ve birbirlerini keşfetmelerini anlatan, fonuna günümüz Meksika’sını alan son derece önemli bir film.

Under The Tuscan Sun (2003)



Frances Mayes, 35 yaşında San Franciscolu bir avukat. Yeni boşanan kadın, iş stresiyle dolu hayatından uzaklaşmak üzere Toscana’da bir villa alır ve yeni bir yaşam kurar. Evini restore ederken, İtalyan güneşinin altında farklı bir hayat yaşamaya başlayacaktır. Zamanla yeni bir aşk kapıdan yüzünü göstermeye başlar.

Lost in Translation (2003)




Orta yaşı çoktan geçmiş, evli ve çocuklu Amerikalı aktör Bob bir reklam çekimi için Japonya’ya gelir. Tokyo’da kaldığı otelde bir başka Amerikalı ile, fotoğrafçı kocasının peşinden buraya gelmiş olan sevimli ama ciddi Charlotte ile tanışır. Dillerine ve kültürlerine uzak oldukları bu insanların ülkesinde fazlasıyla yabancı olan ve iletişimsizlik denizinde boğulan bu iki yabancı, bir Tokyo hafta sonunda birdenbire yakınlaşacaktırlar.

Motorcycle Diaries (2004)



1950’li yılların başlarında, 23 yaşındaki Ernesto Guevara de la Serna ile arkadaşı Alberto Granada, Güney Amerika’yı gezmek için Arjantin’in başkenti Buenos Aires’ten bir motosikletle yola çıkar. Bir süre sonra arızalanan motosikletleri yüzünden, yolculuklarına otostop çekerek devam eden bu iki arkadaş, artık yerel halkla da iç içedir. Halka daha da yakınlaşan ikili, Latin Amerika’nın düşlediklerinden çok daha farklı bir yer olduğunu kısa bir zaman sonra fark edecektir. Kıtada yaşanan acılar, adaletsizlikler, yolsuzluklar, yolculukları boyunca görüp yaşadıkları onları ziyadesiyle değiştirecektir. Eğlenmek, yeni yerler görmek için çıktıkları bu macera sadece bu iki genci değil, ileride birçok ulusun da kaderini etkileyecektir.

Sideways (2004)



Bir insanın hem evliliğinde hem de üzerine hayaller kurduğu ideallerinde başarısız olması yeterince mutsuz olma sebebidir. Filmin kahramanı Miles Raymond da böyle bir kurban rolünü sürdürmektedir. O bir İngilizce öğretmenidir ve en büyük hayali bir yazar olmaktır. Bu sırada yakın dostu Jack de pek kimsenin bilmediği bir televizyon oyuncusu olup evlilik aşamasındadır. Miles, onu evlilik öncesinde birlikte vakit geçirebilecekleri bir yolculuğa çağırır. Bu yolculuk bir hafta sürecektir ve iki arkadaşın hayatlarında bambaşka bir anlam oluşturacaktır.

The Darjeeling Limited (2007)



Bambaşka yapılarda üç kardeş bir gün uzun bir yolculuğa çıkacak olduklarından habersizdirler. Hayat her insana kendi içsel yolculuğu için sınırsız imkanlar tanır ve bu bazen sevdiklerimizin ölümü de olabilir. Üç farklı karakterde kardeşin babaları ölür. Bu olayın ardından Hindistan’a yolculuğa çıkarlar. İşte o yolculukta bu kardeşleri fantastik maceralar beklemektedir.

Mamma Mia! (2008)



Merly Streep’in en eğlenceli filmlerinden biri olan bir müzikal Mamma Mia. Sophie babasız büyümüş ve bunun hasretini çeken, güzel bir kızdır. Babasının kimliğini keşfetmeyi ümit eden Sophie Sheridan’ın öyküsü, ünlü pop grubu ABBA’nın hit şarkıları eşliğinde anlatılır. Sophie Sheridan evlenecek yaşa gelmiştir. Nikahtan bir gün öncesinde annesi Donna’nın 20 yıl önce ziyaret ettiği Yunan adalarında yaşadığı geçmişinden üç erkek birden getirir. Donna karda yürüyen ve izini belli etmeyen bir çapkın kadındır aslında ve kızının gerçek babasının kim olduğunu bilmemektedir. Başrolünde 14 kez Oscar adaylığı elde eden ve iki kez Oscar kazanan efsanevi oyuncu Meryl Streep’in oynadığı Mamma Mia, İsveçli müzik grubu ABBA’nın şarkılarını temel alan aynı adlı Broadway müzikalinin sinema film uyarlaması.

In Bruges (2008)



İki kiralık katil olan Ray ve Ken zor bir işin ardından patronları Harry Waters tarafından Belçika’nın romantik şehri Brugge’a tatile yollanırlar.

Geldiği ilk günden beri bu şehirden nefret eden Ray’i burada pek çok sürpriz beklemektedir. Bunun sadece basit bir tatil olmadığını düşünen Ray burada yeni insanlarla tanışır ve aşkı ile kendi hayatı arasında gelgitler yaşamaya başlar.

Letters to Juliet (2010)



Tim Sullivan’ın senaryosunu Lise ve Ceil Friedman’ın kitabından uyarladığı film İtalya’ya seyahate giden genç bir çiftin yolculuk sırasında, yıllar önce ayrıldığı sevgilisine mektuplar yazan bir kadınla tanışmalarını anlatıyor.

The Way (2010)




“The Way” aile, dostlar ve bu sürekli değişen karmaşık dünyada karşılaştığımız zorlukları anlatan güçlü ve ilham verici bir film. Martin Sheen, Saint James’in Yolu ismiyle de bilinen Camino de Santiago’da yürürken çıkan fırtına yüzünden ölen oğlunun (Emilio Estevez) cenazesini almak için Fransa’daki St. Jean Pied de Port’a gelen Amerikalı doktor Tom karakterini canlandırıyor. Tom eve geri dönmek yerine, oğlunun geziyi bitirme arzusunu gerçekleştirmek için tarihi yolculuğa çıkmaya karar verir. Tom’un planlamadığı şey ise bu yolculuğun üzerinde bırakacağı etkidir. Çok fazla yürüyüş deneyimi olmayan Tom kısa bir süre sonra yolculuğunda yalnız olmadığını fark eder. Yol boyunca dünyanın dört bir yanından gelmiş birçok insanla tanışır. Bu insanların her birinin kendi problemleri vardır ve hayatlarında anlam arayışına çıkmışlardır: bir Alman (Yorick van Wageningen), bir Kanadalı (Deborah Kara Unger) ve bir türlü yazmaya başlayamayan İrlandalı bir yazar (‘James Nesbitt’ ). Yolda yaşadıkları beklenmedik ve çoğu zaman komik olaylarla bu insanların arasındaki bağ gelişir ve Tom bir dünya vatandaşı olmanın ne demek olduğunu öğrenmeye başlar. Tom oğluyla çözümlenmemiş ilişkisi sayesinde, “yaşadığımız hayat ile seçtiğimiz hayat” arasındaki farkı keşfeder.


Midnight In Paris (2011)


Sonbaharda evlenecek olan Amerikalı nişanlı çift Gil ve Inez, Inez’in babasının iş gereği Paris’e gelmesini fırsat bilip, küçük bir tatil için bu gözde Avrupa şehrinin yolunu tutarlar. Başta her şey eğlence dolu bir Avrupa kentini gezmekten ibaretken, özellikle damat adayın Gil’in Paris caddelerinde gece yarısı yaşadığı gerçek üstü maceralar sadece onun değil tüm ailenin hayatını değiştirecektir. Zira bu genç adam, Paris’e büyük bir aşk beslemeye başlar ve edebiyatçı kimliği ve tutkusu pekişir.


The Secret Life of Walter Mitty (2013)




Fantezi dünyasında sessiz sedasız bir hayat süren, tirajı yüksek “Life!” dergisinin fotoğraf arşivinde çalışmakta olan Walter, kendini hiç beklenmedik bir maceranın içinde bulur. Yeni iş arkadaşı Cheryl’la masumca flört etmeye başlamasının sonrasında hayatı, hayalindeki sevgilinin gerçeğe dönüşmesiyle değişir. Cheryl, onun uzun süredir düşlediği aşkın vücut bulduğu insandır. Ancak Walter, büyüsünün bozulacağını düşündüğünden hislerini Cheryl’a açıklamakta tereddüt etmektedir. Bir yandan da derginin artık yalnızca internetten yayın yapacağı haberini alması, onu işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya getirecektir. Derginin basılı yayın hayatına veda edeceği son sayısında çıkması planlanan önemli bir fotoğrafın yok olmasıyla işler karışır. Walter’ı ve Cheryl’ı akıl almaz olaylar ve sürpriz gelişmeler beklemektedir.


Hiç yorum yok: