8.04.2009

..: Big Fish (2003) :..


Roses are red. Violets are blue. I love Spectre.

Tim Burton her zaman karanlık masallar anlatmayı tercih etmiştir. Edward Scissorhands'i izlerken hissettiğimiz melankoli duygusu, The Nightmare Before Christmas, Corpse Bride ve Sweeney Todd'daki karanlık atmosferler ve gotik yaşamlar, onun hayatındaki farklılıkları keşfetmemizi, düşüncelerini hissetmemizi sağlamıştır. Tüm o filmlerinin arasında "Big Fish"e baktığımızda ise, bu karanlık ve melankoli bir kenara atılmış, ama yine o masalsı havadan ödün verilmemiştir. O yüzden diyebiliriz ki "Big Fish" Burton'ın bize sunduğu belki de en aydınlık masalıdır...



Daniel Wallace'ın "Big Fish: A Novel of Mythic Proportions" adlı romanından yola çıkılarak yazılan senaryo, klasik bir baba-oğul ilişkisini odağına yerleştiriyor, ancak içerdiği sınırsız yaratıcılık ve farklı espri anlayışıyla kolay unutulmayacak bir filme dönüşüyordu. Filmin masalsı yapısını pekiştiren müziklerini ise elbette ki, Tim Burton'ın kadim dostu olan Danny Elfman üstleniyordu...

Kim istemez ki hayatı masal gibi yaşamayı... Her gün sıradan geçerken, türlü olumsuzluklarla karşılaşırken demez mi insan kendine "Hayal ettiğim gibi olsaydı herşey..." diye? Masallar içinde yaşamak, hayatı görmeyi istediğimiz biçimde görebilmek çok mu zor gerçekten de? İşte Edward Bloom'da çoğumuzun hayalini kurduğu hayatı yaşayan, görmek istediğimiz dünyayı resmeden, bir masal hayal edip hayatı tıpkı o masalmış gibi yaşayabilen iflaz olmaz bir hayalperest...

"Bir adamın savaşması gereken bir zaman vardır ve kaderinin kaybetmek olduğunu kabullenmeye ihtiyaç duyduğu bir zaman vardır. Gemi gider ve sadece bir aptal devam eder. Gerçek şu ki ben her zaman bir aptal oldum..." diyor Edward Bloom ve hayatını bir aptal olarak yaşamayı tercih ediyor ama aptallığı tercih etmesi ona harika bir yaşam sürmesini, sevdiği kadınla yaşlanmasını, güzel bir çocuk yetiştirmesini ve bir çok dost kazanmasını sağlıyor. Bizse kendimize şu soruyu soruyoruz: "Devam etmek mi aptallık yoksa pes etmek mi?" Bu sorunun cevabı aslında nereden baktığımızla alakalı. Ben Edward Bloom'un baktığı yerden bakmak isteyenlerdenim...

"Big Fish"in kabına sığamayan, neşeli ve yaratıcı kahramanı Edward Bloom'a göre, hayat oldukça sıradandı ve biraz renklendirmek gerekiyordu. Yaşadığı küçük kasabada anlattığı birbirinden ilginç anıları ile ünlenen yaşlı adamı zevkle dinlemeyen tek bir kişi vardı; kendi oğlu Will... Will, babasının devlerle, siyam ikizleriyle, cam gözlü cadılar ve hayali cennetlerle dolu olan ve "bu kadarı da olmaz!" dedirten anılarını yıllarca dinlemiş, her defasında kendisine sunulanın koca bir yalan olduğunu düşünmüştü. Ona göre babası o kadar çok yalan söylüyordu ki, gerçekte kim olduğunu bile öğrenmesi mümkün olmamıştı. Ayrıca özellikle ergenlik döneminde babasının sahneyi sürekli meşgul etmesinin sıkıntısını çekmediği de söylenemezdi! Kendisi de baba olmak üzere olan Will, Edward'ın rahatsızlığı dolayısıyla bir süredir uğramadığı memleketine geri dönüyor ve babasını tanımak için son bir şans arıyordu. Bu ziyaret Will'e dünyayı sürekli rasyonel bir bakış açısı ile izlemenin ne kadar tatsız olabileceğini öğretecek, bunca yıl bir yalancı olarak bellediği ve hakkında sürekli olumsuz teoriler ürettiği babasının sadece hayal gücü geniş, sıradan bir adam olduğunu anlamasını sağlayacaktı.

"Bir adam öyle çok masal anlatır ki, kendisi de masal olur. Ve masallar ondan sonra da yaşar. Böylece masalları anlatan o adam ölümsüz olur..." Edward Bloom'da filmin sonunda, onu hayatı boyunca anlayamayan oğlu için artık bir masal oluyor ve oğlunun da, onun gördüğü dünyayı görebilmesini sağlıyor.

"Big Fish" her ne kadar gişede başarısız olduysa da, Burton'ın en sevdiği filmleri arasındaki yerini aldı. Hayatın kısalığından, her zmaan büyük düşünmenin öneminden, aşkın ve ailenin kutsallığından dem vuran hikaye, bilindik melodram tuzaklarına düşmeden tüm mesajlarını seyircisine aktarıyordu. Burton'ın filmi bu kadar çok sevmesinin ardında özel nedenler de yatmıyor değildi. Çünkü hayatı boyunca babasıyla ne yazık ki asla yakın bir ilişki kuramamıştı...

IMDB

Hiç yorum yok: