
Roses are red. Violets are blue. I love Spectre.
Tim Burton her zaman karanlık masallar anlatmayı tercih etmiştir. Edward Scissorhands'i izlerken hissettiğimiz melankoli duygusu, The Nightmare Before Christmas, Corpse Bride ve Sweeney Todd'daki karanlık atmosferler ve gotik yaşamlar, onun hayatındaki farklılıkları keşfetmemizi, düşüncelerini hissetmemizi sağlamıştır. Tüm o filmlerinin arasında "Big Fish"e baktığımızda ise, bu karanlık ve melankoli bir kenara atılmış, ama yine o masalsı havadan ödün verilmemiştir. O yüzden diyebiliriz ki "Big Fish" Burton'ın bize sunduğu belki de en aydınlık masalıdır...



"Big Fish"in kabına sığamayan, neşeli ve yaratıcı kahramanı Edward Bloom'a göre, hayat oldukça sıradandı ve biraz renklendirmek gerekiyordu. Yaşadığı küçük kasabada anlattığı birbirinden ilginç anıları ile ünlenen yaşlı adamı zevkle dinlemeyen tek bir kişi vardı; kendi oğlu Will... Will, babasının devlerle, siyam ikizleriyle, cam gözlü cadılar ve hayali cennetlerle dolu olan ve "bu kadarı da olmaz!" dedirten anılarını yıllarca dinlemiş, her defasında kendisine sunulanın koca bir yalan olduğunu düşünmüştü. Ona göre babası o kadar çok yalan söylüyordu ki, gerçekte kim olduğunu bile öğrenmesi mümkün olmamıştı. Ayrıca özellikle ergenlik döneminde babasının sahneyi sürekli meşgul etmesinin sıkıntısını çekmediği de söylenemezdi! Kendisi de baba olmak üzere olan Will, Edward'ın rahatsızlığı dolayısıyla bir süredir uğramadığı memleketine geri dönüyor ve babasını tanımak için son bir şans arıyordu. Bu ziyaret Will'e dünyayı sürekli rasyonel bir bakış açısı ile izlemenin ne kadar tatsız olabileceğini öğretecek, bunca yıl bir yalancı olarak bellediği ve hakkında sürekli olumsuz teoriler ürettiği babasının sadece hayal gücü geniş, sıradan bir adam olduğunu anlamasını sağlayacaktı.

"Big Fish" her ne kadar gişede başarısız olduysa da, Burton'ın en sevdiği filmleri arasındaki yerini aldı. Hayatın kısalığından, her zmaan büyük düşünmenin öneminden, aşkın ve ailenin kutsallığından dem vuran hikaye, bilindik melodram tuzaklarına düşmeden tüm mesajlarını seyircisine aktarıyordu. Burton'ın filmi bu kadar çok sevmesinin ardında özel nedenler de yatmıyor değildi. Çünkü hayatı boyunca babasıyla ne yazık ki asla yakın bir ilişki kuramamıştı...
IMDB
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder